9 Temmuz 2011 Cumartesi

Mustafa Necati Sepetçioğlu: Dede Korkut’umuzu Rahmetle Anıyoruz…

Sessiz sedasız göçtü aramızdan, 2006 yılının Temmuzunda… Hayatını yaşadığı gibi  yaşadı ölümünü: mütevazı ve biraz münzevi. Kıymetini bilemedik diyemeyiz. Bilenler bildi. Her kitabı bizi Türk tarihinin destansı zaöanlarının içine yerleştirdi. Gençlik yüreğimize Türklük Gurur ve Şuuru, İslam Ahlak ve Faziletini aşıladı.
 Türk tarihini Selenge, Tuna, Seyhun misali coşkun bir nehir edasıyla aktardı bize “Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı…. Çanakkale üçlemesi ve bütün romanları. Dili Dedem Korkut diliydi. Türk tarihinin her evresini aynı coşku ile kucaklayışıdır bizim için O’nu Türk romanının Dede Korkutu yapan. “Sonsuza Uyuyan Taşlar”da Bilge Kağan’la “başlılara baş eğdirip dizlilere diz çöktürürken” “Kutsal Mahpus”ta İmam Ebu Hanife ile Emevi-Abbasi gölgesinde karartılan İslam güneşini bütün berraklığıyla ayan eyleme çabasına şahit kılar bizi. Çanakkale’ye “gelenler”Çanakkale’de Türk’ü görürler ve 200 yıldır yenilmeyen emperyal kuvvetler onurlarını da denizin dibine bırakarak Çanakkale’den dönerler.


Her kitabında deli-veli tiplemeleriyle bu topraklardaki ebedi risalet nefesinin mühürlerini aşikar eder ve tılsımın kaba kılıçta değil eren gönüllerin dilinde olduğunu belletir bize… Sepetçioğlu’nda erenlik hayattan kopuk bir sofuluk değil, hayatın her yönünde ve tam içinde bir fütuhat ruhudur esasen. Alperenlik denen ruh da bu olsa gerek…


Öylece çekip gitti aramızdan, bin dört yüz yıllık Türk tarihini kalemiyle gönlümüze kazıyarak… Dualarımızla yanında olacağız, biz de aynı mukadderatla karşılaşıncaya dek… Allah rahmet eylesin…

Hiç yorum yok: