8 Nisan 2011 Cuma

SAKARYA TÜRK DÜNYASI ÜNİVERSİTESİ

Eğer hayal kurmayı bilmiyorsanız kendiniz kadarsınız, aşamazsınız. Eğer hayallerinizle gerçekliğiniz arasında ilişki kuramıyorsanız, stratejiniz yok demektir. Eğer stratejiniz yoksa yerinizde saymaya, yelin önünde savrulan yaprak olmaya ve en nihayet bir meçhulde tükenmeye mahkûmsunuz demektir. Böyledir.

Son yıllarına bakalım Sakarya’nın… Hangi kararlar, hangi girişimler, hangi hayaller bizim Sakaryalı olma kimliğimizi pekiştirdi? Komşu illerle karşılaştırdığımızda kendimize gurur payı çıkaracağımız neler oldu? Bu şehir bir “Tıp Fakültesi’ne kavuşuyoruz” diye davul zurna bayram ederken dibimizdeki Kocaeli’ni, Bolu’yu bırakın yeni il olan Düzce’nin dahi bu noktada bizden fersah fersah önde olduğu gerçeğini nasıl yorumlayacağız? Hayalleri bu denli kısır mı bu şehrin?

Hayal tüccarlığı yapmak kolaydır elbet. Ama hayali gerçek kılacak stratejiler inşa etmeden ortaya atılan her düşünce “ucuz seçim vaadi” olmaktan başka ne anlam ifade eder? Son yıllarda da doyduk ucuz seçim vaatlerine billahi…

Şimdi bir hayal ama emin olun stratejisi peşinen hazırlanmış ve gerçekleşmesi inanmışlık ve ikna edebilirlikle pek mümkün olan bir husustan söz edelim: Sakarya Türk Dünyası Üniversitesi…

Sakarya’nın sosyal dokusu Türk Dünyası’nın değişik renklerini bünyesinde barındırıyor zaten. Türkiye’nin her coğrafyasından insanlar Sakaryalı kimliği içerisinde kendilerini şehirleriyle özdeşleştiriyor. Balkan coğrafya’sının Türk medeniyet halkası içersinde yer alan her sosyal kimliği bu şehirde kendine bir liman bulmuş. Kafkaslar aynı şekilde. O halde Türkiye’de Bir Türk Dünyası Üniversitesi’ni Sakarya’dan daha çok kim hak eder ki?

Düşünün, özel kanunla kurulmuş bir Üniversite… Balkanlar’dan Türkistan’a, Sibirya’dan Arap Yarımadası ve Akdeniz’in Güney Yakasına uzanan coğrafyanın belli merkezlerinde yerleşkesi olan bir üniversite… Eğitim dili Türkçe elbette ama bu coğrafyanın konuştuğu her dile ilişkin Enstitüleri olacak, talebeleri birden çok dil konuşacak. Alternatif eğitim alanları içerisinde dünyadan adından söz ettirecek… Türk medeniyet coğrafyasından talebeler gelecek, Türkiye’den talebeler gidecek. Öğretim üyeleri gelecek, öğretim üyeleri gidecek… Her biri yetiştiğinde ülkesinin güzide makamlarında görev alacak çiçekler açacak Sakarya’da. Projeler, kültürel faaliyetler, bilimsel toplantılar yapılacak Sakarya’da… Sakarya Türk Dünyası olacak, Turan olacak.

Turan dedim diye burun kıvırmayın hemen. Bilirim nice münevver ve rahmetli Başbuğumuz sırf Turancı oldukları iddiasıyla idamla yargılandı bu ülkede… Ama ne oldu sonunda? Onları yargılatan “ebedi şef” İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü Antalya’da toplanan Türk Dünyası Kurultayı’nda rahmetli Başbuğumuzun ardından Ergenekon’u canlandırmak maksadıyla temsili demir dövmedi mi? “Bize ne Türk kardeşlerden, biz sadece İslam kardeşliğine bakarız!” diyen milli görüş geleneğinin türevi bu iktidar Başbakanlığa bağlı “Türk ve Akraba Topluluklar Başkanlığı” kurmadı mı? İşte bu Türk ve akraba toplulukların genel adına biz Turan diyorduk zaten… Haşa müneccim değiliz elbette sadece milliyetçiyiz, hepsi bu kadar. Bizim milliyetçiliğimizin öylesine güçlü bir tarihselliği vardır ki tarihin nelere gebe olduğunu kestirmedeki becerimiz diğer yeniyetme akımların havsalasına sığacak işlerden değildir. Bizim gerçekliğimiz onların hayalini aşar da aşar… Peki şimdi?

Şimdi milletle kavuşma zamanı. Sadece ve sadece millete yaslanarak ayağa kalkma zamanı… Kimselerden himmet beklemeden, kimselere boyun bükmeden hayata karşı dimdik yürüme zamanı… Hayallerle stratejileri, akılla gönülü, ahlak ve adalet ile iktidarı buluşturmak zamanı… O Biziz işte… Ses ve Türkiye, ses ver Turan, ses ver İslamlık ve ses ve insanlık… Ebedi risaletin ebedi taşıyıcı Türk milletinin öz evlatlarının sesine ses verin… Yetiştik biz artık!

Hiç yorum yok: